hüzünlerimi sayfalara yazar yazar rüzgarda uçururum..
Gelirsen pırıl pırıl bakışlarınla gelmelisin ve mutlulugu asmalısın sol omzuna. Bakıslarına kan dökmemelisin, kinden, nefretten, her tür tuzaktan arinarak çıkmalısın yola. Hayatı taşıyacak kadar yürekli olmalı küçük parmaklarin, avuçlarının içiyse her dem ıslak olmalı. Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacagım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüslerini de almalisin yanina ve akmalısın yüregime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptıgım anda. Ardında bıraktıgın sözcüklerin tümünü silerek hafizandan, o öpmeye kıyamadıgım dudaklarınla gelmelisin. Günesi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanligi. Hayatla basa çıkabılecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumusak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen. Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktıgın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarindan dökülen her sözcügü içmeliyim kana kana. Feslegen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladigin çiçeklerini ver bana. Yüreginden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldas yaparak. Ama neyse sen bana aldirma. Unut yukarida istediklerimin tümünü. "Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana
."SERHAN ÖĞÜT
Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen?